Okul Öncesinde Öğretmenler Günü

24 Kasım Öğretmenler Günü dolayısı ile bu hafta boyunca okul öncesi eğitim sınıfımızda çeşitli etkinlikler ve pano çalışmaları yaptık.

Sivas Valiliği himayelerinde ve Sivas Millî Eğitim Müdürlüğü’nün koordinatörlüğünde yürütülen HEDEF ve MİRAS Projesi kapsamında planladığımız çalışmalar devam ediyor. 24 Kasım Öğretmenler Günü dolayısı ile bu hafta boyunca okul öncesi eğitim sınıfımızda çeşitli etkinlikler ve pano çalışmaları yaptık. Şarkılar dinleyip, etkinlikler hazırladık. Çocuklarla bol bol sohbet edip, göz göze geldik. Öğretmenlerinin resmini çizdiler minicik elleriyle. Sözleri yazıya, renkleri resimlere dönüştü. Drama çalışmasıyla hem öğretmen hem de öğrenci oldular. Onların dilinden kendimizi dinledik. Mesajlarını merakla okuduk ve duygulandık. Çocuklarla sevgiye dayalı o bağı kurunca, bir kaç adım atıyorsun onlar topyekûn koşuyorlar. Emeğe dayalı, hazır tüketime uzak ve sade bir gündü dileğimiz, öyle de oldu. Bir taraftan sınıfımızda etkinliklerimizi yaparken bir taraftan da sürekli sınıf kapımızı tıklatan eski öğrencilerimizin sevgi seliyle sarmalandık. Biz çocuklarımızla güzel bir gün geçirdik. Sayelerinde nefeslenip, kendimizi bir kez daha gözden geçirdik. Özel günlerin düşündüren yönüne inandığımızdan hem çokça ve çocukça düşündük hem de hissettiklerimizi yazdığımız eski bir yazımızı yeniden satır satır kendimize okuduk. “Ben bir öğretmenim” diyebilmek için daha çok yol varmış, düşündükçe anladık:  

BEN BİR ÖĞRETMENİM

Ben bir öğretmenim; çocukça düşünür, çocukça eylerim. Yürürken karıncalara dikkat eder, su birikintilerinde denizlerin hülyasına dalar, elektrik direklerini sayar, toprağa dokunur, yaprakları inceler, kuşları izler; çocukluğumun berrak anılarına yol alırım, durmadan. Saatlerce seyrettiğim tabiatın, içime çektiğim ağaç kokusunun, yağmurun ve karın, dinlediğim mucizevî seslerin, okuduğum satırların ve düşünmenin ruhumda açtığı o meydanda pek çok hatırayla birlikte öğrencilerimin anılarını da biriktiririm. Biriktirmek eski huyumdur benim. Karıncaları ve kuşları ezelden beri severim.

Ben bir öğretmenim; emekleyerek başladığım bu yolda düşe kalka yürürüm. Çocuklar öğretmenim olur, yaşatarak öğretirler bana her şeyi yeniden. Yeniden düşer düşlerim yollara, yeniden keşfederim yolumdaki ayrıntıları, ayrıntıların mucizesini. Hayıflanırım sonra;  göremediğim,  vaktinde temâşâ edemediğim her küçük mucize için. Çokça yaralıdır yüreğim benim. Çocuktaki cevheri gören, cevheri bulan ince işçiliğini de bilmeli ya da bilenleri bulmalıymış. Sonra sonra anladım, çabalamaya başladım. Gayret limanına sığınacağımı çok zaman sonra yaşayarak kavradım. 

Ben bir öğretmenim; her günüm bir masaldır. İnanmasam masallara duramam ki buralarda. Kendi masalımın çatısı çöker de altında kalırım bazen, yanlış kurguladığımı fark ederim. Masalları severim ve yeniden başlarım. Çocukların gözlerine değince gözlerim, sohbet ederken sesime ses, yüreğime şefkat dokundurduklarında en mutlu anlarımı yaşarım. Hıza kurban edilmeyen o zamanların kıymetiyle ayağa kalkarım. Kalkmak için hep umuda sarılırım; adına “çocuk gözleri” dediğim umuda. “Çocuklar büyümek istedikçe umut hep vardır” derim durmadan. Yüreğimdeki o meydan nice yaşanmışlığın izleriyle doludur aslında. Bazen sevinç, bazen keder ve bitmeyen bir hüzün…

Ben bir öğretmenim; mesai bilmez lügatim benim. Saat bilmez, tatil bilmez, gece-gündüz bilmez zamanım benim. Sabahın bereketine inanır, güneşi sınıfımda karşılarım çoğu zaman. Rüyalarım, ideallerim, düşüne düşüne yeşerttiğim hayallerim vardır. Bir sınıfın duvarlarına ne umutlar bağlar, zamanı dolu dolu geçirmenin çabasıyla ne düşler kurarım. Nakış nakış işlemeye çalışırım okulumu; yani yuvamı, evimi, barkımı. Dolap, masa, sandalye, duvar, kâğıt, kalem, pano, temizlik bezi, süpürge ve bir dolu cansız sanılan eşya ile konuşur, dertleşirim. “Hepsi şahittir” diye bakarım olan bitenlere ve şahittir hepsi serüvenime.

Ben bir öğretmenim; vicdanıma batan oklarla kanar, tüm çocukların sızısını yüreğimde hissetmeye çalışırım. Elim bağlı, dilim bağlı kalsa da yüreğim yanar en derinden. Gözyaşlarıyla besler, büyütür; sevinçle süsler, sabırla ayağa kaldırırım ideallerimi. Göz nurum, gönül borcum, varlığımın manâsı, bitmeyen kaygılarım çocuklar içindir. Hatalarım ve öfkelerim vardır; haklı ve haksız olduğum zamanlar. Nedenlerimin nedenlerini ararken, bulamadığım nedenlerle derin düşüncelere dalarım. Öyle zorlaşır ki her şey, sabrın da dinlenmeye ihtiyacı olduğunu anlarım bazen. Sabrımın üzerindeki haksızlık tozlarını silkeler, devam ederim yoluma. 

Ben bir öğretmenim; yazıya sığınır, mûsîkîye kapılır, şiirle yol alırım. Kuşları seyrederim gökyüzünde. Bulutların yoldaşıdır onlar, fısıldarlar özgürlüğü birbirlerine. Çocukların kanatlandığını hayal ederim. Kuşlar gibi özgürce kanat çırptıklarını, bulutların pamuk gibi sinesinde dinlendiklerini, bizi seyrettiklerini, hep seyrettiklerini düşünürüm. Ne çok çocuk gitti, göremeden gökyüzünü. Ne çok masum yürek bu dünyaya fazla geldi. Savaşların açtığı yaralarda inleyen çocuklarla nefesim kesilir, kaçırırım bakışlarımı. Çocukların acı çektiğini görerek yaşamak… Sonunu getiremediğim cümlelerim çoktur. Konuşmak bazen ne de zordur. 

Ben bir öğretmenim; her şeyin bir dili var benimle konuşan, her şeyle muhâtabım kendi hâlimde. Bitmiyor ki bu serüven; her yer okul, her şey “oku” diye seslenen bir emir. Oku’mayı öğrendimse de öğrenemedim her şeyi oku’mayı. Yeni bir dile, yeni bir keşfe çağırır âlem beni, anbean. İstemek, anlayabilmeyi istemek, yüreğimdeki keşif coşkusunu söndürmemek ne büyük nimetmiş. Sönmeye yüz tutunca anladım; külleri kor eden çocuklarmış. Onlar sayesinde tohum filizlenir, umutlar meyveye durur; her dem yenilenirmiş devrân. Çocukluğu zedelenmesin hiçbir çocuğun, büyüdükçe kıymeti artıyor çocukluğun.    

Ben bir öğretmenim; yazgım çocuklarla olmakmış. Hak edilmemiş bir nimet gibi, mahcubiyetle düşe kalka yol almakmış yapabildiğim. Yapamadıklarıma, yapmadıklarıma, susmak zorunda kaldıklarıma, sustuklarıma daha çok takılmışım. O yüzden mi hiç huzur bulamamışım? Öğrencilerimi yani çocuklarımı sevdiğimi burnumun direği sızlarken daha yürekten anlamışım. İnandıklarımı yeterince yaşamamışım. Varsa bir hünerim; çokça çabalamışım. Düz yolda zikzaklar çizmiş, ara sokaklarda kaybolmuş, ana caddelerde ışıklardan rahatsız olmuşum. Sessiz zamanlarda, çocukların işlerine odaklanıp kendi rotalarını bulmalarının keyfine râm olmuşum.    

Ben bir öğretmenim; hatalarımı sayarken yorulur bakışlarım bile. Evdeki hesabı çarşıya uydurmanın hiç de kolay olmadığını çarşıya çıkan anlarmış. Çarşının hesabı bana, benimki çarşıya uymazmış. Değerli olana bakışımız geceyle gündüz kadar farklıymış. Çocuklarımın sağ salim ve güvenli olmaları birinci amacımmış. Bu uğurda ne çok doğru, ne çok hata yapmışım. Kendi sağlığımı hiçe saymış, çocuklarımın özgürlüğünü kısıtlamışım. Üzüntümü hissetmeyen bir çocukla karşılaşmamışım. Gözlerimle af dilemiş, gözleriyle affettiklerini anlamışım. Onlar sağ salim oldukça pişmanlıklarımı şükürle sarmalamışım.

Ben bir öğretmenim; susmayan bir ses vardır içimde. Hep konuşur benimle, sorgular durur en doğru bildiklerimi bile. Çocuklar için daha iyiyi, daha insancıl olanı istemem gerektiğini bilirim. Okul mimarisinin bahçesiyle birlikte; insan odaklı, keşfe açık, güvenli ve çocuk yüreğine şefkat dokundurması gerektiğini, ayrıca ‘mimarinin eğitimdeki kıymetini’ iliklerime kadar hissederim. Hayaller kurar, hayallerimi çizerim. Gerçek olmasa da, “imkânın ölçüsüne sığandır düşlerime gelen” diye düşünmeden edemem. Düşündükçe tek başıma olmadığımı, eğitimin çok kapsamlı bir bütün olduğunu anlarım. 

Ben bir öğretmenim; bilinmeyen, görünmeyen pek çok işle uğraşır; öğrencilerimle doya doya vakit geçirmemi engelleyen her şeye içerlerim. Çünkü beni besleyen, mutlu eden, yüreğimi genişleten, ferahlatan, hayretten hayrete sürükleyen, bana yazdıran, beni söyleten, ufkumu açan çocuklardır. Onların gözlerinde, seslerinde, sohbetlerinde, masum cümlelerinde demlenirim ben. Çocuklarla konuşurum en çok, çünkü samimiyetleri gözlerinde, sözlerinde, coşkularında, küçücük şeylere mucizeye bakar gibi bakmalarında… Çocuklarla geçirdiğim zamana kıyılmasına dayanamam.

Ben bir öğretmenim; kendimi dinleyerek, arayarak, sorarak, sorgulayarak yürürüm sürekli. Bin bir çiçeğin notasıyla o ritmi arar dururum. Ararken keşfettiklerimle; hayret denizinde kâh dalgalarla boğuşur, kâh dinginlikte ufka dalar, kâh derinliklerin büyüsünde kaybolurum. Bilmediklerimin yükünü hafifleten hayallerimdir. Çocukça düşünür, çocukça eylerim. Yüreğime sürdüğüm eczayı çocuklardan devşiririm. Şifâ sunmayan hiçbir çocuk görmedim ben; en sert kabuğun altında nice cevher… Oku’nmayı bekleyen ne çok varlık var; her şey emre âmâde bir kitap gibi. Daha şevkle ve gönülden çabalasam, gerçek oyuna dalmış çocuklar gibi…

“Ben bir öğretmenim” diyebilmek için uzun yıllar emekle beklesem de yine de tam manâsıyla söyleyemem. Belki bir gün biter bu hikâye, devam eder başka bir şekilde. Diyeceğim şu ki; “Öğrenciliği bitmeyen bir öğretmenim. Hiç bitmiyor yolculuğum, serüvenim.”

(Bu yazı, “24 Kasım 2018 Öğretmenler Günü” dolayısı ile Süleyman Sami Kepenek İlkokulu tarafından kaleme alınmıştır.)

Haberin devamını okumak için buraya tıklayınız.

Sivas Merkez Süleyman Sami Kepenek İlkokulu

Yorumlar (0)
Yorumunuz en az 10 karakter olmalıdır.(0)