Anıyoruz. . (20 - 27 Aralık M. Akif Ersoy'u Anma Haftası)

 

 MEHMET AKİF'İN BİLİNMEYEN YÖNLERİ...


Mehmet Akif Türkçeyi fazlasıyla önemser. Dilin yabancılaşmasına üzülür. Güzel Türkçenin üstüne titrer.

İki gencin aralarındaki konuşmaya şahit olur. Gençlerden biri diğerine "Kaç trenini ala­cağız" diye sorar. Mehmet Akif bunu duyunca sinirlenir ve hiç tanımadığı bu gençlere “Treni, daha sizin devletiniz alamadı! Siz nereden alıyorsunuz?” diye çıkışır.

Mehmet Akif, babası öldükten ve evleri yandıktan sonra, mezunlarına memuriyet vaat ettiği için Baytar Mektebi'ne girer. Baytar mektebinin yeni adı biliyorsunuz Veterinerlik Fakültesi’dir. 1989 yılında girdiği okulu 1893'te birincilikle bitirir. Aslında okulu birinci olarak bitirmek gibi bir amacı yoktur ama bir hocasından okul birinciliğini Ermeni bir öğrencinin alacağını öğrenir. Bunun üzerine günlerce ders çalışır ve okulu birincilikle bitirir.

Bir cuma, günü Mithat Cemal’le sözleşirler. Mithat Cemal’in evine gidecektir. O gün adam boyu kar yağar. Hiçbir vasıta işlemez. Mithat Cemal’in evi Çapa’dadır. Öğle yemeğinden sonra Mithat Cemal’in kapısı çalınır. Akif, bıyığının yarısı donmuş bir halde kapıdadır. Nasıl gelmiştir? Beylerbe­yinden, Beşiktaş'a bir vapur işler. Beşiktaş'tan Çapa’ya kadar vasıta bulamaz ve o kadar yolu yürür. Mithat Cemal, karda, tipide Mehmet Akif’in o kadar mesafeyi nasıl yaya yürüdüğüne şaşar. Akif’te Mit:hat Cemal’in şaşkınlığına şaşar ve şöyle der: "Gelmemem için kar, tipi kâfi değil, vefat etmem lâzımdı. Çün­kü geleceğim diye söz vermiştim."

Başka bir sözünde durma vakıası da şudur: Veterinerlik Fakültesinde sınıf arkadaşı ve dostu Hasan Efendiyle, çoluk çocuk sa­hibi olurlarsa, ölenin çocuklarına kalan bakacak diye sözleşirler. O zamanlar Akif genç ve Hasan Efendi, yaşlıdır.

Aradan yıllar geçer. Beylerbeyi’ndeki evinde kıt kanaat geçiniyordur. Akif’in beş çocuğu vardır. Hasan Bey vefat eder ve Akif verdiği sözü tutarak yetim kalan üç çocuğa bakar. Beş çocukla kıt kanaat olan geçim sekiz çocukla nasıl olur diye düşünmez. Onun için önemli olan sözünde durmaktır.

Mehmed Akif in az bilinen 13 özelliği
Bâzı şahsiyetler vardır, hem eserleriyle, hem de şahsî hayatlarıyla ölümsüzleşmişlerdir, istiklâl Marşı şâirimiz ve meşhur şiir klasiğimiz Safahat'ın şâiri Mehmed Akif bunlardandır. . Âkifin yakın dostu olan, güçlü şâir ve edip Mithat Cemal'in "Mehmed Akif" isimli eserini üçüncü defa okudum. Ama bu sefer kelimenin tam manâsıyla "okumaya" gayret ettim. Tarih, edebiyat, sanat, şiir ufkunda seviye elde etmek ve kültür bakımından derinlik kazanmak isteyenlere hararetle tavsiye ederim bu kitabı... Sadece şiiriyle değil; mekaleleriyle, İdareciliğiyle, mücadelesiyle, muallimliğıyle, hatipliğıyle, kültür admlığıyla,:


1) Çok iyi derecede Arapça bilirdi, ama sesinde Arapça yoktu; halis ve akıcı bir cengâver Türkçesiyle konuşurdu, .
2) Arap edebiyatına çalışırken Akif bakar ki şevâhid hep âyetler... Telmihler de öyle... Ve nihayet başka türlü olmayacağını anlayınca 6 ayda Kurân'ı ezberledi.
3) Mısırda bazen bütün Ramazan hatimle teravih kıldırırdı. Fakat bu teravih namazlarına her zaman cemaat bulamaz, oğlu Tahir'in önüne cemaat diye geçip imam olurdu. Hatimle kıldırılan bu teravih namazları uzayınca Akif "Bazen arkama dönüp bakıyordum, o da kaçmış!" derdi.
4) 18 yaşındaki Mithat Cemal, Âkifle yürürken bir şiirini okumuş. Uzun bir sessizlik olmuş. Şiiri tekrar okumasını İstemiş Akif Mithat Cemal tekrarlamış. Bu esnada Mithat Cemal sormuş; "Neden şiirlerinizi kitaplaştırmıyorsunuz?" Akifin cevabındaki nezâkete dikkat edin: "Ben şiirlerimi ne diye bastırırım? Siz bu yaşınızda benden güzel yazıyorsunuz!"
5) Caddelerden daima kaçar, evine ve işine tenhâ sokaklardan giderdi. Caddeden geçmeye mutlaka mecbursa, gözlerini meçhul bir noktaya diker, caddeyi kendi hesabına tenhâ bir sokak hâline getirirdi.
6) Kuvvet şımarıklığı en İğrendiği şeydi. Kendisine haksız yere ve ağız dolusu söven bahçıvanı önce dövmüş, sonra da bir taşın üstüne oturup ağlamıştı.
7) Mithat Cemal'in Âkifle İlgili şu tespiti enteresandır "Akif hayatımın 33 senesidir. Bu 33 senede o, bir tek defa bayağı olmadı. Onun iç yüzüne baktığım vakit gökyüzüne, denize bakar gibi ferahlardım. Sonra 63 senelik hayatını öğrendim; bu ne berrak 63 senedir, siyah ve pis tek bir dakikası yoktur.'"
Eserinin beğenilmesi onu çocuk gibi utandırırdı, başka yere bakardı...
9) Kütüphanesindeki kitapların tamamını okumuştu. Bir kitabı önce toptan, sonra tenkit ederek okur; dördüncü okuyuşta bâzı tespitler yapardı. Az eseri çok okurdu.
10) Bir işin "takriben" Akif e yalan kadar çirkindi. Kırmızıya pembe diyorsanız cürümdü. Ona dörtte gidecekken dördü çeyrek geçe gitmişseniz, geç kaldığınız bu 15 dakika kabahatti,
l1) Yine Mithat Cemal'in bir tespiti vardır: "Dalkavukluk etmeyen adam gördüm; fakat dalkavukluktan hoşlanmayan adam görmedim. Bunun bir müstesnası vardır: Akif.."
12) Akif için dört şey çamur kadar pisti; Cimrilik, ikbal şımarıklığı, kibir, maddî pislik.
13) Şöyle anlatırdı: "Bir İngiliz’e sormuşlar; Bu kadar ananeci (gelenekçi) olduğunuz halde nasıl terakki" ettiniz? İngiliz cevap vermiş: Bizde en yeni anane 600 seneliktir, en eski teceddüt (yenilik) 6 saatlik" Akif de böyleydi, 14 asırlık ananeyle 14 saatlik teceddüdün beraber yürümesini isterdi.

 

 

 

ÇANAKKALE SEHİTLERİNE

Şu heda gövdesi, bir baksana dağlar taşlar...
O, ruku olmasa, dünyada eğilmez başlar,
Vurulmuş temiz alnından uzanmış yatıyor;
Bir hilal uğruna ya Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhidi...
Bedrin aslanları ancak, bu kadar şanlı idi...
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
"Gömelim gel seni tarihe!" desem, sığmazsın.
Herc u merc ettiğin edvara ya yetmez o kitap...
seni ancak ebediyetler eder istiab.
"Bu, taşındır" diyerek Kabe'yi diksem başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, rida namiyle,
Kanayan lahdine çeksem bütün ecramiyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan;
Yedi kandilli Süreyya'yı uzatsam oradan;
Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken gece mehtabı getirsem yanına,
Türbedarin gibi ta fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, aksamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana.
Sen ki, son ehli salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultani Salahaddin'i,
Kılıç Arslan gibi iclaline ettin hayran...
Sen ki islami kuşatmış, doğuyorken hüsran,
O demir çemberi gögsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, ruhunla beraber gezer ecrami adin;
Sen ki; asara gömülsen taşacaksın... Heyhat,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat...
Ey şehit oğlu şehit, isteme benden makber,
Sana ağusunu açmış duruyor Peygamber.

Mehmet Akif ERSOY

 

"Mehmet Akif, 1873 yılında İstanbul’da, sade ve geleneksel bir hayatın yaşandığı Fatih’in Sarıgüzel semtinin Nasuh mahallesinde 12 numaralı evde (Büyük bir yangında harap olan bu semtin ortasından bugün Vatan Caddesi geçmektedir) dünyaya geldi. Asıl adı Mehmet Ragif’tir. Ragif, ebced hesabıyla hicri 1290 rakamına karşılık gelmektedir ve bu rakam Akif’in doğum tarihidir.
"

Ey Yolcu

Gitme, ey yolcu, beraber oturup ağlaşalım:
Elemim bir yüreğin kârı değil, paylaşalım:
Ne yapıp ye'simi kahreyleyeyim, bilmem ki?
Öyle dehşetli muhitimde dönen matem ki!..
Ah! Karşımda vatan namına bir kabristan,
Yatıyor şimdi... Nasıl yerlere geçmez insan?
Şu mezarlar ki uzanmış gidiyor, ey yolcu,
Nereden başladı yükselmeye, bak, nerde ucu!



Mehmet Akif Ersoy

 

 

 

'Kalk ey zavallı yolcu, uzaklaştı kervan!
Uykum benim de yok değil ama bu çöl,
İstirahat yeri olurmu ki bin türlü korku var?
Varmak istediği yere varıp durmayıp giden;
Yoktur kurtuluş ümidi bu çöller geçilmeden.
Yazık ki yolda böyle düşen uyku derdine,
Hep yolcular gider de kalır kendi kendine!

 

 

 

 

 

Bana sor sevgili kâri, sana ben söyleyeyim
Ne hüviyette şu karşında duran eş'arım:
Bir yığın söz ki, samîmiyyeti ancak hüneri;
Ne tasannu'bilirim, çünkü, san'atkârım
Şi'r için ''göz yaşı'' derler; onu bilmem, yalnız
Aczimin giryesidir bence bütün âsârım!
Ağlarım ağlatamam; hissederim, söyleyemem,
Dili yok kalbimin, ondan ne kadar bîzarım!
Oku şâyed sana bir hisli yürek lâzımsa
Oku, zîrâ onu yazdım iki söz yazdımsa.

M. AKIF ERSOY

 

 

 

 

 

 

 

 

............ORDUNUN DUASI..............

Yılmam ölümden, Yaradan, askerim;
Orduma, Gazi dedi Peygamber'im.
Bir dileğim var, ölürüm isterim:
Yurduma tek düşman ayak basmasın.

''Amin!'' desin hep birden yiğitler,
Allahu ekber! gökten şehitler.
Amin! Amin! Allahu Ekber!

Türk eriyiz, silsilemim kahraman...
Müslumanız, Hakka tapan Müslüman.
Putları Allah tanıyanlar, aman,
Mescidimin boynuna can asmasın.

''Amin!'' desin hep birden yiğitler,
Allahu ekber! gökten şehitler.
Amin! Amin! Allahu Ekber!

Millet için etti mi ordum sefer,
Kükremiş aslan kesilir her nefer,
Döktüğü kandan göğe vursun zafer,
Toprağa bir damlası boş akmasın.

“Amin” desin hep birden yiğitler,
Allahu ekber! gökten şehitler.
Amin! Amin! Allahu Ekber! Allahu Ekber!

Ey Ulu Peygamberimiz nerdesin?
Dinle minaremde öten gür sesin!
Gel, bana yar ol ki cihan titresin,
Kimse dönüp süngüme yan bakmasın.

''Amin!'' desin hep birden yiğitler,
Allahu ekber! gökten şehitler.
Amin! Amin! Allahu Ekber! Allahu Ekber!



Vatan şairimiz, Türk’ün özü, Mehmet Akif ERSOY'u bir kez daha rahmet ve minnetle anıyor ruhu şad, mekânı cennet olsun diyoruz.

 

 

 

 

 

 

Haberin devamını okumak için buraya tıklayınız.

Konya Selçuklu Dağdere İlkokulu

Yorumlar (0)
Yorumunuz en az 10 karakter olmalıdır.(0)